Eğitim uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bir kamu hizmetidir. Kamusal eğitim demek eğitimin piyasanın işleyiş kurallarından bağımsız olması demektir. Bu bağlamda eğitim hizmeti özel mülkiyete konu edilemez, alınıp satılan bir mal haline getirilemez, rekabetin konusu olamaz, kar, performans, verimlilik gibi kavramlarla yan yana kullanılamaz. Kamusal eğitim, eğitim hakkını sosyal bir hak olarak güvence altına almak durumundadır. Eğitim hakkının kullanılması devlete sorumluluk yüklediği için aynı zamanda sosyal devlet kavramına da gönderme yapar. Sosyal devlet yurttaşlarının temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almayı kamu hizmeti olarak benimseyen, bu amaçla ilke ve standartlar geliştiren, hizmeti gerçekleştiren devlettir.

         Eğitim hakkı büyük ölçüde eşitlik ile ilgili bir kavramdır. Eşitliğin devlet tarafından sağlanması gerekir. Eşitlik kavramını fırsat eşitliği kavramı ile karıştırmamak gerekir. Fırsatların sunulmuş olması her zaman onların eşit kullanılacağı anlamına gelmez. Devlet eğitim için fırsatları sunmakla kalmamalı aynı zamanda bu hakları kullanabilmenin önündeki engelleri de ortadan kaldıracak önlemleri almalıdır. Eğitim hakkının kullanılmasının birinci temel koşulu eğitime erişimin sağlanması, ikinci temel koşulu ise katılanlar bakımından eğitimin niteliğinin eşitlenmesidir. Bu kapsamda makalede eğitime erişim konusu ele alındıktan sonra devlet okullarının niteliksizleşmesine paralel olarak eğitimde gittikçe artan özelleşme süreci tartışılacaktır.